24 Ekim 2007 Çarşamba

Herşeyinle bugün seni yaşadım ey İzmir!

siz şu an hangi günü yaşıyorsunuz bilmem ama ben geçtiğimiz salı izmir'i yaşadım.
daha doğrusu izmir'de yaşadığımı anladım.
sabah 7 de kahvaltımı dayımlarda yaptım. izmirin en güzel(!) mahallesinde; Gediz mahallesinde. çocukluğumun ve yetişkinliğimin geçtiği aziz mahalle. tabi bana göre. ben şimdi izmirden uzakta izmiri tanıyan kimi görsem, ben gediz mahallesinde yatiştim dediğim de hep aynı şeyi söylüyorlar;
"keko mahallesinde mi?"
ben o "keko(!)" mahallesini çok severim.
7:20 de "73" sefer sayı numaralı otobüse bindim. 2 durak sonra hınca hınç doldu otobüs.
8:40 da "gümrük" e vardım.
8:50 de "pasaport iskelesinden" karşıyaka vapuruna bindim.
allah'ım ne güzel bir duyguydu yaşadığım.
yumuşacıktı hava. ışıl ışıl dı deniz. yük gemileri sahibini yatağında gözleyen kedi gibi uysaldı.
hele bir de; o güzel "izmir'e has" güneşin hilton yamaçlarından doğuşu yok muydu...
sabah güneşi ne harika...
9:15 karşıyakadaydım. hemen sahilden bir simit ve "açık peynir" aldım. bir çay ocağında da çiğ bir çay. ne güzel gidiyordu allahım...
12:30 da, bir iki, karşıyaka çarşısı içinden dükkanı gezdim.
13:00 yine çarşı içinde bir camide öğlen namazını kıldım. yağmur yağıyordu. su havaya inat sıcaktı. cami de yağmur yüklü bulutlar gibi dopdolu. içimde barındırdığım onca kirli duygu ve muharriklerin verdiği burkuntuyla kıldım namazı. yoksa namaz mı beni kıldı anlamadım.

namaz insanı kılar...
ismet özel

hafif yağmurluydu hava. ayak üstü bir kaç arkadaşla yolda sohbet ettim. geyik çevirdim desem daha doğru olur. karşıyaka sahilinde 3 sahil çöpçüsü denizi temizliyordu. kenarda da bir anne ve bir yavru güvercin buğdayları yiyordu...
ve tekrar vapura binip bu sefer konak a gittim. oradan kemeraltı çarşısına ve nihayet çocukluğumda dahi her zaman annemin elimden tutarak beni götürdüğü o benim için meşhur turşucuya gittim. bir acılı turşu dedim ama içim acıdı. dün küçücük bir çocuktum. elime verilenlerle idare ediyordum. bugünse elime geçirmek istediklerim için uğraşmakla geçiyor hayatım. acaba büyüdükçe daha da mı aciz oluyom.?..?..
içtim bir acılı turşu suyu...
yanında ki pet midir ne? hayvan satıcısında, küçüklüğümde olduğu gibi yavru köpeklere bakmak istedim. yoktular... heryeri sardı bu sahte muhabbet kuşları...
oradan tekrar pasoport iskelesine.
iskelede 10 kuruşa yerli gazete satan amca...
jon kristof grançden roman okuyan bir orta yaşlı. top sakallı ve küpeli bir delikanlı. genç ve alımlı taife-yi kızlar.
kaçta kalkıcak vapur? bakmaya gidiyorum camda asılı duran listeye. daha cama varmama 3 metre kala arkamdan bağırıyor, gazete satan iyi giyimli amca;
"karşıyaka vapuru 6 ya 10 kala genç..."
ne bayraklı ne alsancak ne de başka bir yer. sadece gideceğim yer. karşıyaka...
amca emin gideceğim yerden.
belki de benden daha emin...
izmir de yaşadığını anlıyor insan derdi bir arkadaşım karşıyaka'ya her vapurla geçişimizde. haklıymış meğer...

Hiç yorum yok: